Danışma Hattı
+90 224 221 38 39  |   224 220 36 73

Yükselen Güç | 271 | Dora Yayıncılık

Yükselen Güç

196TL
Kitabın Özellikleri
Yazarlar : Tayyar ARI
Türü : Uluslararası İlişkiler
Sayfa Sayısı : 342
Baskı Sayısı : 1. Baskı
Baskı Yılı : Eylül 2010
Ebatları : 14x21
ISBN : 978-605-5911-19-5

Bu kitap Kültür ve Truzim Bakanlığı tarafından alınan izinle telif hakları yönetmenliğine uygun olarak basılmıştır. Basım ve dağıtım hakları Dora Yayıncılığa aittir.


SoÄŸuk Savaşın sona ermesi ve Sovyet imparatorluÄŸunun yıkılması, bölgede ve uluslararası alanda tüm güvenlik parametrelerini deÄŸiÅŸtirmiÅŸtir. Ä°ki kutuplu yapı ve DoÄŸuBatı ekseninde belirlenen güvenlik politikaları bir anda altüst olmuÅŸtur. Ancak SoÄŸuk Savaşın sona ermesine raÄŸmen buna fiziksel ve psikolojik olarak hazır olmayan uluslararası toplum 1990’ların ilk baÅŸlarında deÄŸiÅŸimi kavramaya çalışıyor; Rusya’nın yeniden toparlanması ve eski Sovyet coÄŸrafyasına tekrar egemen olup olmayacağıyla daha barışçıl bir dünyanın oluÅŸumu arasında gidip geliyordu. Bu belirsizlik ortamından 2000’lerin başında yeni bir konjonktüre geçildi. Bu yeni konjonktüre bir tarafta, yeni durumu kavramakla beraber yine de mevcut durumu kabul etmekte zorlanan Rusya’nın Putin’le yeni bir çıkış yakalaması, diÄŸer tarafta Bush’la kendisini dünyanın tek kutuplu olduÄŸunu sanan ABD’nin, ElKaide’nin Amerikan hedeflerine saldırısıyla baÅŸlayan Afganistan sürecini kendi lehine sonuna kadar kullanmak istemesinin getirdiÄŸi gerginlikler egemen oldu. Bush’un Irak’ı iÅŸgal etmesiyle beraber ABD’nin yükseliÅŸinin sonuna gelindiÄŸinin anlaşılması söz konusu olmuÅŸtur. 2005–2006 sonrası dünyanın yeniden ÅŸekillenmeye baÅŸladığı yeni bir dönemdir. Bu yeni dönem, ABD’nin dünyayı tek başına yönetmediÄŸinin, Rusya’nın ise eski Sovyet coÄŸrafyasında fiziksel bir geri dönüÅŸünün artık mümkün olmadığının anlaşılmasıyla göreceli bir dengenin oluÅŸmaya baÅŸladığı bir dönemdir. 2008–2009’da bir tarafta ekonomik kriz, geliÅŸmiÅŸ ekonomilerin hızını keserken, diÄŸer tarafta Rusya ve Çin’in yanında Hindistan, Brezilya ve Türkiye gibi yükselen güçlerin dünya politikasında yeni rol arayışları gündeme gelmiÅŸtir. 2010 ve 2011 büyük olasılıkla mevcut statükonun devam etmesini arzu eden büyük güçler ile yeni yükselen güçler arasındaki iktidar mücadelesine sahne olmaya devam edecektir. Ama bir sonraki dönemde ister istemez bu rol mücadelesi daha dengeli ve çoÄŸulcu bir uluslararası yapıya evrilecek ve bu yeni yapıda ortaklıklar ve iliÅŸkiler yeni roller çerçevesinde tekrar belirlenecektir.

Türk–Amerikan iliÅŸkilerinde ve Türkiye’nin Orta DoÄŸu politikasında yukarıdaki konjonktürel deÄŸiÅŸimlere paralel olarak bazı iniÅŸ çıkışlar yaÅŸanmıştır ve yaÅŸanmaktadır. SoÄŸuk SavaÅŸ döneminin dayattığı güvenlik gündemi, zayıf ekonomik yapısı, istikrarsız demokrasisi ve siyasi liderlikten yoksun oluÅŸu Türkiye’nin Batı’ya ve ABD’ye aşırı bağımlı bir iliÅŸki içine girmesine ve Orta DoÄŸu’dan uzaklaÅŸmasına yol açmıştır. 1980’li yılların başında Özal ile iç ve dış politikada yakaladığı ivme ise daha sonra tekrar geleneksel siyasi liderlik anlayışının geri gelmesiyle devam ettirilememiÅŸtir. Türkiye, SoÄŸuk SavaÅŸ’ın bittiÄŸini ancak 12 sene sonra 2003’te fark etmiÅŸtir. Sovyet tehdidinin sona ermesi, Orta Asya’da Kafkasya’da, Balkanlar’da ve Orta DoÄŸu’da kendisine yönelik tehditlerin azalması veya ortadan kalkmasına raÄŸmen bu durumu deÄŸerlendirememiÅŸtir. 2002 sonunda iÅŸbaşına gelen AK Parti iktidarı ile artan ekonomik potansiyeli, istikrar kazanan ve geliÅŸen demokrasisi ile Türkiye’nin dış politikadaki baÅŸarısı Türkiye’nin cazibe merkezi haline gelmesine, merkez ülke, bölgesel güç, parlayan yıldız, bölgesel lider ve "Yükselen Güç" kavramlarının sıkça kullanılmasına neden olmuÅŸtur. Bu dış politika, Türkiye’nin yeni rolünü kabul etmekte zorlanan kesimler tarafından aykırı bulunsa da uluslararası toplumun takdirini ve hayranlığını kazanmaya devam etmiÅŸtir. YumuÅŸak gücün akıllı kullanımına dayanan, tüm komÅŸularla sorunların tamamen çözülmesine odaklanan, ayırım gözetmeden ve herhangi bir önyargı taşımadan tüm yerel ve uluslararası aktörlerle görüÅŸmeyi temel ilke olarak benimseyen ve tamamen daha barışçı ve daha paylaşımcı bir dünya arzulayan Türk dış politikasının baÅŸarısı, Türkiye’yi ilgiyle takip edilen bir ülke haline getirmiÅŸtir. Türk dış politikasının temel ilkesi, tüm oyuncuların birlikte kazanabileceÄŸi bir iÅŸbirliÄŸi ortamının bölgesel ve küresel düzeyde oluÅŸturulmasıdır. Bu anlayış, tamamen askeri güce dayanan, kuÅŸku ve güvensizliÄŸi arttıran, iÅŸbirliÄŸi giriÅŸimlerine kuÅŸkuyla bakan, yalnızca kendisinin kazanacağı iliÅŸkiler arayan, ortağından kuÅŸku duyan kısacası egoist ve saldırgan geleneksel dış politika anlayışından tamamen farklıdır. Pozitif bir bakış açısına sahip olan bu yeni anlayış, bölgede karşılıklı güvenin, saygının ve adaletin temel alındığı daha adil bir bölge ve dünyanın oluÅŸumuna yapacağı katkı dolayısıyla baÅŸarılı olmaya mahkûmdur.

Orta DoÄŸu baÄŸlamında Türk–Amerikan iliÅŸkilerinin, özellikle 11 Eylül sonrası dönem itibariyle analiz edildiÄŸi çalışmada esas olarak bölgede ve ABD’deki siyasal aktörlerin, kanı önderlerinin ve kamuoyunun algıları üzerinden hareket edilmiÅŸtir. Kitabın amacı hem iki ülke arasındaki iliÅŸkilerde çatışma ve iÅŸbirliÄŸi alanlarına bakmak hem de bu iliÅŸkiyi etkileyen aktörlerin sürece iliÅŸkin algılamalarını ve deÄŸerlendirmelerini ilk elden öÄŸrenmeyi saÄŸlamaktır. Kitabı okuyan sadece yazarın görüÅŸünü öÄŸrenmekle kalmayacak, aynı zamanda 200’den fazla kanı önderinin görüÅŸ ve düÅŸüncelerini öÄŸrenme imkânı da bulacaktır. TÜBÄ°TAK’ın sunduÄŸu imkânlarla hazırlanan bu çalışma aynı zamanda Türk–Amerikan iliÅŸkileri, Türk Dış politikası ve bölgesel sorunlarda etkili aktörlerin ve kurumların kimliklerini ve duruÅŸlarını da ortaya koymaktadır. Özellikle 2008 sonrasında Türkiye hakkındaki deÄŸerlendirmelerde "Yükselen Güç" nitelemesinin sıkça kullanılması, kitabın baÅŸlığını belirlemede yönlendirici olmuÅŸtur. Kitaba konan görüÅŸ ve düÅŸüncelerde mümkün olduÄŸunca objektif davranılmaya ve 2003 sonrasında ama özellikle 2005’den bu yana Türk Dış Politikası ve Türk–Amerikan iliÅŸkileri konusunda yazılan yazıların ve makalelerin tamamına yakını verilmeye çalışılmıştır. Bu açıdan okuyucu olumlu deÄŸerlendirmelerin yanında bu süre zarfında yapılmış olan olumsuz deÄŸerlendirmeleri de görmüÅŸ olacaktır. Çalışma aynı zamanda Orta DoÄŸu ülkelerinde sanıldığının aksine oldukça canlı bir sivil toplumun varlığını da göstermiÅŸ oluyor. Kitap, bu alanda çalışma yapacak genç akademisyenler için de bir yol gösterici niteliÄŸine sahip. Özellikle bölgeyle ve Türk Amerikan iliÅŸkileriyle ilgilenenlere, bu alanda yazı yazan ve düÅŸünce üreten kiÅŸi ve kurumları ve bunların eÄŸilimlerini öÄŸrenme fırsatı sunmaktadır. Çalışma bir anlamda Türkiye, bölgesel sorunlar ve Türk–Amerikan iliÅŸkileri üzerine yazı yazan ve düÅŸünce üreten etkili kalemlerin ve sivil toplum önderlerinin bir envanterini de sunmaktadır. Çalışma, tek bir Amerika olmadığı gibi, tek bir Orta DoÄŸu, tek bir Mısır ya da tek bir Kuveyt olmadığını; bu ülkelerdeki kanı önderlerinin çok farklı görüÅŸlere sahip olduklarını görme imkânı saÄŸlamaktadır. ABD dendiÄŸinde tek tip bir Amerikalı, Yahudi, dendiÄŸinde tek tip bir Yahudi, Araplar dendiÄŸinde tüm Arapların aynı olmadığını görmek açısından yararlı bir çalışma olduÄŸu kanısındayız. Amerika’daki çeÅŸitlilik kadar bölge ülkelerinde de aynı konunun hem siyasal seçkinler tarafından hem de kanı önderleri tarafından çok farklı açılardan deÄŸerlendirildiÄŸi görülmektedir.

AraÅŸtırma esnasında, ABD ve Orta DoÄŸu ülkelerinden seçilmiÅŸ siyasetçi, bürokrat, akademisyen, gazeteci ve araÅŸtırma merkezi uzmanından oluÅŸan 100 dolayında kanı önderi ile doÄŸrudan görüÅŸme yapılmıştır. Ayrıca çok sayıda akademik çalışmanın yanında, 2003 sonrasında Türk–Amerikan iliÅŸkileri ve Türkiye’nin Orta DoÄŸu politikası konusunda 200 dolayındaki yazı ve makaleye yer verilmiÅŸtir. GörüÅŸme yapılan kiÅŸilerin ve görüÅŸlerine yer verilen kanı önderlerinin adları ile yapılan görüÅŸmelerin ve yazıların yer ve tarihleri de mümkün olduÄŸunca belirtilmeye çalışılmıştır.


Benzer ürünler